Zeytinyağı Kültürü Geçmişi XII - Makine Yağı, Yağlı Boya, Kumaş Boyası, Ahşap Koruma Malzemesi
16-04-2025
14:43

Fotoğraf; Leonardo da Vinci’nin sulu boya üretmek için çizip tasarladığı öğütme cihazı taslak çizimi, "Molino della Doccia di Vinci; Vinci'deki Duş Değirmeni" adlı Atlantik Kodeksi, 765r, yaklaşık M.S. 1504. Defterdeki çizimler resim boyalarının işlenmesinde kullanılan yağların ana kaynağı olan ceviz ve keten tohumu gibi yağ kaynağı meyvelerin öğütülüp işlenmesi ile ilişkilidir. Sanatcının zeytinyağı presi çizimleri de mevcuttur.
Ortaçağ makinelerinde sürtünmenin üstesinden nasıl gelindiği konusunda Leonardo da Vinci'nin araştırmaları dikkat çekicidir. Sanatcı "Codice Atlantico" eserinde "her sürtünmeli cismin ağırlığının dörtte birine eşit bir sürtünme direncine sahip olduğu" iddiasında bulunur. Günümüz mühendisleri bu bulgunun modern standartlara yakın olduğunda hemfikirler. Bu tür bir direnci azaltıp makinelerin daha verimli işlev görmesi için Leonardo, yatakları veya aks uçlarını yağlamak için kendi kendini yağlayan sistemler geliştirmiş ve bunun için zeytinyağ kullanılmasını önermiştir.
Antik Mısır'da tahta kalaslara dökülen su, büyük taş heykellerin hareket ettirilebilmesi için sürtünmeyi yenmeye hizmet ediyordu; koyun veya sığır yağı ise Mısır arabalarının dingillerini yağlamak için kullanılıyordu.
Yaşlı Cato zeytinyağı üretimi sırasında ortaya çıkan -içinde su ve yağ bulunan- atığın kaynatıldıktan sonra çiftlik arabalarının dingillerini yağlamak için kullanılmasını önermiş olsa da domuz yağı ve su, Roma araçlarının başlıca yağlayıcılarıydı.
Kolza tohumu ve haşhaş tohumu yağlarının, on üçüncü yüzyıl boyunca Kuzey Avrupa makinelerinde başlıca yağlayıcılar olarak hayvansal yağlarla rekabet ettiği öne sürülmüştür ama bu iddia kanıtlanamamıştır, çabuk okside olup sertleşemeye güçlü bir eğilimi olan bu yağların kullanımı pratik görünmemektedir. Örneğin, yirmi dört saat havaya maruz kaldıktan sonra haşhaş tohumu yağı sert ve kuru hale gelir.
Hareketli parçalarının yağlayıcısı, dünyanın bildiği sürtünmeyi azaltmada en seçkin doğal maddelerden biri olan zeytinyağıydı. Akmadan önce bir iç kesme gerilimini (kesme gerilimleri, birbirlerine göre hareket ettiklerinde iki komşu nesne yüzeyi arasında oluşur) aşması gereken don yağı ve domuz yağının aksine, zeytinyağı sürtünen yüzeylere kolayca ve iyice yayılır. Kuruyan yağların aksine, sakızlaşmaz ve havaya maruz kaldıktan sonra ağırlığının sadece %1,7'sini kazanması yedi güne kadar sürer. En önemlisi, zeytinyağı viskozitesi ve yağlılığı nedeniyle basınça son derece iyi dayanır. Zeytinler preslenmeden önce çok uzun süre fermente edilmeye bırakılırsa, çok asidik hale gelebilir. Bu dezavantaj, zeytinleri mümkün olan en kısa sürede presleyerek aşılmıştır.
Zeytinyağının yağlayıcı olarak kullanımının ne kadar eskiye dayandığı sorusu tartışmalıdır, bununla birlikte zeytinyağının makineler için yağlayıcı olarak kullanımı altıncı yüzyıla kadar izlenebilir.
Yaşlı Plinius, Doğal Tarih kitabının 15. kitabında zeytin ve yağı hakkında uzun bir tez sunar ve buna ağaçların odunundan, yapraklarından ve meyvelerinden elde edilen "yapay" yağlarla bir karşılaştırma da dahildir. Cato'nun çalışmalarına geri dönerek, tartışmasını zeytin sıkma tortularının birçok değerini tanımlayarak sonlandırır ve tekerlek aksları için gres olarak kullanımlarına atıfta bulunur. Vitruvius, zeytinyağının sürtünmeyi azaltıcı olarak olası uygulamalarına dair bazı ipuçları verir.
Zeytinyağının mekanik saatlerde kullanımının ortaçağ döneminde başlamış olması gerektiği düşünülüyor, 1513-1514'te halatların ve makaraların daha düzgün ve temiz bir şekilde hareket etmesine yardımcı olmak için zeytinyağı kullanılmaya başlandığı biliniyor fakat zeytinyağının bir yağlayıcı olarak kullanımının çok yaygın olmadığı üzerinde görüşbirliği mevcuttur.
Günümüzde kullanılan makina yağları sıklıkla petrol bazlı ya da sentetik yağlardır. Kanola, ayçicek ya da hint yağı kullanımı ise çevre dostu bir seçenek olarak varlığını sürdürmektedir.
Geçmişte İtalya ve Yunanistan'da zeytinyağının resim boyalarının yapımında kullanılan pigmentleri bir arada tutma işlevini gören bağlayıcı bir malzeme olarak kullanılmış olabileceği düşünülüyor. Anadolu, Yunanistan veya Kuzey Afrika'da halk resimleri, duvar süslemeleri veya tekstil boyaları gibi geleneksel uygulamalarda zeytinyağı kullanılmış olabilir. Bununla birlikte tüm bu iddiaları kanıtlamak mümkün olmamıştır. Zeytinyağının tarihi boyalarda kullanımına dair yapılan kromatografi analizleri, özellikle son yıllarda arkeometri ve sanat konservasyonu alanında yapılan çalışmalarla incelenmiş fakat veri elde edilememiştir, çünkü zeytinyağı daha az polimerize olur ve zamanla bozulur, bundan dolayı keten tohumu ya da hayvansal yağlar gibi arkeolojik kalıntı bırakmaz. Sadece 2020 yılında Tunus'ta yapılan bir bir araştırmada Kuzey Afrika Roma mozaiklerinin yapıştırıcı katmanlarında zeytinyağı izlerine rastlanmış, ancak bu, boyadan ziyade yapıştırıcı formülüyle ilişkilendirilmiştir.
2013 yılında yapılan bir araştırmada Atina'da bulunan MÖ 5. yüzyıla ait bir çömlek üzerindeki kalıntılarda, zeytinyağı ve balmumu karışımı tespit edilmiştir fakat zeytinyağının ne amaçla kullanıldığı anlaşılamamıştır. 2020 yılında Tunus'ta yapılan bir araştırmada Roma mozaiklerinin yapıştırıcı katmanlarında zeytinyağı izlerine rastlanmış, ancak bu, boyadan ziyade yapıştırıcı formülüyle ilişkilendirilmiştir.
İçeriğinde zeytinyağı bulunan boyaların kuruma süresinin aşırı uzun olması istenmeyen bir durumdu. 12. yüzyıl Alman sanatcısı rahip Theophilus'un De diversis artibus (Çeşitli Sanatlar Üzerine Kitapçık; Avrupa'nın yağlı boya ile ilgili referanslarını içeren en eski kaynağı) isimli latince eserinde zeytinyağı içeren boya tariflerine karşı uyarılar bulunmaktadır. Zeytinyağı bazlı boyaların yüzeyde sararma veya çatlamaya daha yatkın olduğu bilinir. Bununla birlikte Ortaçağ boyunca zeytinyağı, öncelikle yağ bazlı boyalar ve verniklerde bir bileşen olarak boya üretiminde az da olsa bir rol oynamış gibi görünüyor. Üstün kurutma özellikleri nedeniyle keten tohumu yağı boyalarda kullanılan baskın kurutma yağı olsa da, zeytinyağı bazen, özellikle daha kolay bulunabildiği bölgelerde alternatif bir seçenek olarak ya da kuruma hızını yavaşlatmak gibi sınırlı bir kaç uygulama için kullanılmış olabilir. Örneğin, ceviz yağı veya haşhaş yağı ile kombinasyonlar denendiği bilinmektedir.
Günümüzde doğal malzemelere dönüş trendi kapsamında zeytinyağı, "biyobazlı boyalar" veya "eko-sanat projeleri" gibi niş alanlarda yeniden denenen bir malzemedir.
Zeytinyağı zeytin tarımının yaygın olduğu Güney Avrupa ülkelerinde ahşap işleme ve koruma amaçlı son kat yağı olarak ve erken baskı biçimlerinde mürekkep pigment süspansiyonu üretiminde kullanılmış olabilir. 18. yüzyıla doğru kimya sektöründeki gelişmeler ve keten tohumu yağının kolay elde edilebilir hale helmesi bu uygulamaların yok olmasına neden olacaktır.
1700’lerin ikinci yarısından başlayarak, sıcağa ve ışığa bilerek maruz bırakılarak "bozulan" zeytinyağı, boya sanayinde kullanılmaya başlar. O yıllarda zeytinyağı Osmanlı İmparatorluğu’nun Fransız tüccarlar aracılığı ile Avrupa’ya gerçekleştirdiği önemli bir ihraç ürünüdür. Boya üreticileri, zeytinyağını -Osmanlı dünyasından ithal edildiği açık olan bir teknolojiyle- Türk Kırmızısı ya da Edirne Kırmızısı [kök boya] denilen boyanın yapımında kullanmaya başlarlar. Rengin ham maddesi rubia bitkisinin köküdür, boyama işlemi zahmetli ve uzundur; kumaşların zeytinyağı, koyun gübresi ve diğer içeriklerle küllü suda birden fazla kez yıkanmasını gerektiren kırk saati bulan karmaşık bir süreçtir. 1700’lerde, Avrupa’nın farklı ülkelerinde üretilen ve Osmanlı topraklarına ihraç edilen, taklit ‘Tunus bonesi’ (fes) için kullanılan yünün işlenmesinde zeytinyağı kullanımı devam eder.
Derleyen: Uğur Saraçoğlu, Hekim, Zeytin ve Zeytinyağı Üreticisi (ugisaracoglu@yahoo.com.tr)
Kaynakça:
Ortaçağ makinelerinde sürtünmenin üstesinden nasıl gelindiği konusunda Leonardo da Vinci'nin araştırmaları dikkat çekicidir. Sanatcı "Codice Atlantico" eserinde "her sürtünmeli cismin ağırlığının dörtte birine eşit bir sürtünme direncine sahip olduğu" iddiasında bulunur. Günümüz mühendisleri bu bulgunun modern standartlara yakın olduğunda hemfikirler. Bu tür bir direnci azaltıp makinelerin daha verimli işlev görmesi için Leonardo, yatakları veya aks uçlarını yağlamak için kendi kendini yağlayan sistemler geliştirmiş ve bunun için zeytinyağ kullanılmasını önermiştir.
Antik Mısır'da tahta kalaslara dökülen su, büyük taş heykellerin hareket ettirilebilmesi için sürtünmeyi yenmeye hizmet ediyordu; koyun veya sığır yağı ise Mısır arabalarının dingillerini yağlamak için kullanılıyordu.
Yaşlı Cato zeytinyağı üretimi sırasında ortaya çıkan -içinde su ve yağ bulunan- atığın kaynatıldıktan sonra çiftlik arabalarının dingillerini yağlamak için kullanılmasını önermiş olsa da domuz yağı ve su, Roma araçlarının başlıca yağlayıcılarıydı.
Kolza tohumu ve haşhaş tohumu yağlarının, on üçüncü yüzyıl boyunca Kuzey Avrupa makinelerinde başlıca yağlayıcılar olarak hayvansal yağlarla rekabet ettiği öne sürülmüştür ama bu iddia kanıtlanamamıştır, çabuk okside olup sertleşemeye güçlü bir eğilimi olan bu yağların kullanımı pratik görünmemektedir. Örneğin, yirmi dört saat havaya maruz kaldıktan sonra haşhaş tohumu yağı sert ve kuru hale gelir.
Hareketli parçalarının yağlayıcısı, dünyanın bildiği sürtünmeyi azaltmada en seçkin doğal maddelerden biri olan zeytinyağıydı. Akmadan önce bir iç kesme gerilimini (kesme gerilimleri, birbirlerine göre hareket ettiklerinde iki komşu nesne yüzeyi arasında oluşur) aşması gereken don yağı ve domuz yağının aksine, zeytinyağı sürtünen yüzeylere kolayca ve iyice yayılır. Kuruyan yağların aksine, sakızlaşmaz ve havaya maruz kaldıktan sonra ağırlığının sadece %1,7'sini kazanması yedi güne kadar sürer. En önemlisi, zeytinyağı viskozitesi ve yağlılığı nedeniyle basınça son derece iyi dayanır. Zeytinler preslenmeden önce çok uzun süre fermente edilmeye bırakılırsa, çok asidik hale gelebilir. Bu dezavantaj, zeytinleri mümkün olan en kısa sürede presleyerek aşılmıştır.
Zeytinyağının yağlayıcı olarak kullanımının ne kadar eskiye dayandığı sorusu tartışmalıdır, bununla birlikte zeytinyağının makineler için yağlayıcı olarak kullanımı altıncı yüzyıla kadar izlenebilir.
Yaşlı Plinius, Doğal Tarih kitabının 15. kitabında zeytin ve yağı hakkında uzun bir tez sunar ve buna ağaçların odunundan, yapraklarından ve meyvelerinden elde edilen "yapay" yağlarla bir karşılaştırma da dahildir. Cato'nun çalışmalarına geri dönerek, tartışmasını zeytin sıkma tortularının birçok değerini tanımlayarak sonlandırır ve tekerlek aksları için gres olarak kullanımlarına atıfta bulunur. Vitruvius, zeytinyağının sürtünmeyi azaltıcı olarak olası uygulamalarına dair bazı ipuçları verir.
Zeytinyağının mekanik saatlerde kullanımının ortaçağ döneminde başlamış olması gerektiği düşünülüyor, 1513-1514'te halatların ve makaraların daha düzgün ve temiz bir şekilde hareket etmesine yardımcı olmak için zeytinyağı kullanılmaya başlandığı biliniyor fakat zeytinyağının bir yağlayıcı olarak kullanımının çok yaygın olmadığı üzerinde görüşbirliği mevcuttur.
Günümüzde kullanılan makina yağları sıklıkla petrol bazlı ya da sentetik yağlardır. Kanola, ayçicek ya da hint yağı kullanımı ise çevre dostu bir seçenek olarak varlığını sürdürmektedir.
Geçmişte İtalya ve Yunanistan'da zeytinyağının resim boyalarının yapımında kullanılan pigmentleri bir arada tutma işlevini gören bağlayıcı bir malzeme olarak kullanılmış olabileceği düşünülüyor. Anadolu, Yunanistan veya Kuzey Afrika'da halk resimleri, duvar süslemeleri veya tekstil boyaları gibi geleneksel uygulamalarda zeytinyağı kullanılmış olabilir. Bununla birlikte tüm bu iddiaları kanıtlamak mümkün olmamıştır. Zeytinyağının tarihi boyalarda kullanımına dair yapılan kromatografi analizleri, özellikle son yıllarda arkeometri ve sanat konservasyonu alanında yapılan çalışmalarla incelenmiş fakat veri elde edilememiştir, çünkü zeytinyağı daha az polimerize olur ve zamanla bozulur, bundan dolayı keten tohumu ya da hayvansal yağlar gibi arkeolojik kalıntı bırakmaz. Sadece 2020 yılında Tunus'ta yapılan bir bir araştırmada Kuzey Afrika Roma mozaiklerinin yapıştırıcı katmanlarında zeytinyağı izlerine rastlanmış, ancak bu, boyadan ziyade yapıştırıcı formülüyle ilişkilendirilmiştir.
2013 yılında yapılan bir araştırmada Atina'da bulunan MÖ 5. yüzyıla ait bir çömlek üzerindeki kalıntılarda, zeytinyağı ve balmumu karışımı tespit edilmiştir fakat zeytinyağının ne amaçla kullanıldığı anlaşılamamıştır. 2020 yılında Tunus'ta yapılan bir araştırmada Roma mozaiklerinin yapıştırıcı katmanlarında zeytinyağı izlerine rastlanmış, ancak bu, boyadan ziyade yapıştırıcı formülüyle ilişkilendirilmiştir.
İçeriğinde zeytinyağı bulunan boyaların kuruma süresinin aşırı uzun olması istenmeyen bir durumdu. 12. yüzyıl Alman sanatcısı rahip Theophilus'un De diversis artibus (Çeşitli Sanatlar Üzerine Kitapçık; Avrupa'nın yağlı boya ile ilgili referanslarını içeren en eski kaynağı) isimli latince eserinde zeytinyağı içeren boya tariflerine karşı uyarılar bulunmaktadır. Zeytinyağı bazlı boyaların yüzeyde sararma veya çatlamaya daha yatkın olduğu bilinir. Bununla birlikte Ortaçağ boyunca zeytinyağı, öncelikle yağ bazlı boyalar ve verniklerde bir bileşen olarak boya üretiminde az da olsa bir rol oynamış gibi görünüyor. Üstün kurutma özellikleri nedeniyle keten tohumu yağı boyalarda kullanılan baskın kurutma yağı olsa da, zeytinyağı bazen, özellikle daha kolay bulunabildiği bölgelerde alternatif bir seçenek olarak ya da kuruma hızını yavaşlatmak gibi sınırlı bir kaç uygulama için kullanılmış olabilir. Örneğin, ceviz yağı veya haşhaş yağı ile kombinasyonlar denendiği bilinmektedir.
Günümüzde doğal malzemelere dönüş trendi kapsamında zeytinyağı, "biyobazlı boyalar" veya "eko-sanat projeleri" gibi niş alanlarda yeniden denenen bir malzemedir.
Zeytinyağı zeytin tarımının yaygın olduğu Güney Avrupa ülkelerinde ahşap işleme ve koruma amaçlı son kat yağı olarak ve erken baskı biçimlerinde mürekkep pigment süspansiyonu üretiminde kullanılmış olabilir. 18. yüzyıla doğru kimya sektöründeki gelişmeler ve keten tohumu yağının kolay elde edilebilir hale helmesi bu uygulamaların yok olmasına neden olacaktır.
1700’lerin ikinci yarısından başlayarak, sıcağa ve ışığa bilerek maruz bırakılarak "bozulan" zeytinyağı, boya sanayinde kullanılmaya başlar. O yıllarda zeytinyağı Osmanlı İmparatorluğu’nun Fransız tüccarlar aracılığı ile Avrupa’ya gerçekleştirdiği önemli bir ihraç ürünüdür. Boya üreticileri, zeytinyağını -Osmanlı dünyasından ithal edildiği açık olan bir teknolojiyle- Türk Kırmızısı ya da Edirne Kırmızısı [kök boya] denilen boyanın yapımında kullanmaya başlarlar. Rengin ham maddesi rubia bitkisinin köküdür, boyama işlemi zahmetli ve uzundur; kumaşların zeytinyağı, koyun gübresi ve diğer içeriklerle küllü suda birden fazla kez yıkanmasını gerektiren kırk saati bulan karmaşık bir süreçtir. 1700’lerde, Avrupa’nın farklı ülkelerinde üretilen ve Osmanlı topraklarına ihraç edilen, taklit ‘Tunus bonesi’ (fes) için kullanılan yünün işlenmesinde zeytinyağı kullanımı devam eder.
Derleyen: Uğur Saraçoğlu, Hekim, Zeytin ve Zeytinyağı Üreticisi (ugisaracoglu@yahoo.com.tr)
Kaynakça:
4. Colombini (2009), *Analytical Chemistry*, "Characterization of Organic Residues in Ancient Greek Pottery."
5. Bonaduce vd. (2016), *Heritage Science*, "Binding Media in Byzantine Icons: A Multi-Analytical Approach."