Zeytinyağı Kültürü Geçmişi I - Tarih Öncesi Devirlerden Roma İmparatorluğu'na

22-06-2023 11:49
Zeytinyağı Kültürü Geçmişi I - Tarih Öncesi Devirlerden Roma İmparatorluğu'na
Aryballosçömlek parfüm/merhem yağı vazosu, Chigi Ressamı, üzerinde yabani tavşan avı ve at yarışı yapan 18 savaşçı figürü mevcut, üst kısmı aslan başı şeklinde, yaklaşık 7 cm.
M.Ö. 640, Korinthos. kaynak


Kadim Zamanlar

İsaril’in Ein Zippori arkeolojik bölgesinde 2011-2013 yılları arasında bir otoyol inşaatı öncesinde yürütülen kurtarma kazılarında ortaya çıkarılan seramikler üzerinde yapılan analizler, İsrail’de erken Kalkolitik Çağ’da (Bakır Taş Çağı, M.Ö. 5000-3000) zeytinyağı kullanıldığını ortaya çıkardı. Kilden yapılmış seramik kaplardaki organik kalıntıların M.Ö. 5800 yılına ait olduğu bulundu. Bölgedeki insanların o zamanlarda yağı nasıl elde ettikleri ya da ne amaçla kullandıkları ve hangi tür zeytinden –yabani ya da evcilleştirilmiş– elde ettikleri bilinmiyor.

Arkeolojik buluntular, kayalara oyulmuş havanlar ve toplama havuzları, bize ilkel zeytinyağı işleklerinin M.Ö. 3500’e dek uzandığını gösteriyor. M.Ö. 3000 yıllarında Girit’te kaya oyukları veya taş havanlarda zeytin tanelerinin kırılıp sıkılması ile zeytinyağı üretildiği ortaya konulmuştur. Belki de, zeytin ağacının ilk kez evcilleştirilip tarımının yapılmaya başlandığı Ortadoğu coğrafyasında, Cilalı Taş ve Tunç çağlarından (M.Ö. 9000 ve sonrası) beri, yabani zeytin ağacından toplanan zeytinlerden,  kol ve ayak gücüne dayalı ilkel zeytin sıkım teknikleri kullanılıyordu. Elimizde bu kadar geriye gidebilecek arkeolojik kanıt yok, bunun nedeni o tarihlerde kullanılan tekniklerin iz bırakmadan yok olmuş olması olabilir. O devirlerde yerleşik yaşama geçmeye başlayan halklar olasılıkla kendi ihtiyaçları için yetecek kadar yağı evlerinde üretebiliyorlardı. Basit yağ işliklerinin her evde kurulu bulunduğu, her aile tarafından üretim yapılabildiği düşünülüyor, kanıt olarak da Tunç Çağ  (M.Ö. 3300 ve sonrası) Girit’ine ait taş gereçler ya da toprak kaplar gibi arkeolojik kalıntılar gösteriliyor.

İlkel zeytinyağı üretimi olarak adlandırılabilecek bu süreçten sonra, tasarlanmış bir mekanizma yolu ile zeytin hamurundan yağı ayrıştırma işleminin M.Ö. 2500 yıllarında gerçekleştiğine dair arkeolojik bulgular mevcut. Özellikle M.Ö. 1700 yıllarında taş silindirlerin kullanılmaya başlamasıyla zeytinyağı üretimi artmaya başlar. Zeytinyağı üretim teknolojisindeki en önemli gelişme, üzerinde dönerek hareket eden bir taşın bulunduğu yuvarlak bir kırma teknesinin keşfiyle oldu. Zeytini kırarak zeytin hamuru oluşturmak için kullanılan “mortarium” isimli yuvarlak taş kırma tekneleri üretim teknolojisindeki önemli bir gelişim aşaması olarak kabul edilmektedir. Mortarium kelimesi Antik Yunan mutfak kültüründe yaygın olarak kullanılan bir tür toprak havandan gelmektedir. Bu toprak havan uç kısmı demirden yapılan tahta bir tokmakla besinleri ezmek için kullanılıyordu. Tarihsel süreçte, taş ustalığının gelişmesi ile aynı anda daha fazla zeytinin ezilebildiği havan benzeri araçlara da aynı isim verilmiş olmalı. Zeytin ezme uygulaması için önceleri insan ve hayvan gücünden yararlanılırken, sonrasında su ve rüzgâr, günümüzde ise makine gücü kullanılmaktadır. Demir Çağı’na gelindiğinde (M.Ö. 1000), ahşap direkli kaldıraçlı baskı uygulamalarının başlaması, zeytin hamurundan daha çok yağ ayrıştırılmasını sağlar. Mortarium kullanımının Geç Tunç Çağı’ndan (M.Ö. 15000-1200) itibaren, özellikle de Demir Çağı’nda Levant bölgesinde (günümüz Filistin bölgesi) ve Kıbrıs’ta kullanıldığına dair arkeolojik kanıtlar bulunmaktadır.


Kutsal Bir Nesne ve Parfüm Olarak Zeytinyağı

Afrodit ince tenini güzelce yıkar,
Sonra kokulu yağlarla ovalayıp bedenini, uzanır.
 
Hesiodos, İşler ve Günler, M.Ö. 8. yüzyıl.


İlk kokulu merhemlerin Neolitik Çağ’da, M.Ö. 7000-4000 yılları arasında, zeytin ve susam yağı ile kokulu bitkilerin karıştırılmasından elde edildiği iddia ediliyor. Bu iddia, her ne kadar kanıtlanamamış olsa da, olgunlaşmamış zeytinden elde edilen zeytinyağının ilk kullanım alanının, güzel kokmak amaçlı parfüm üretimi olabileceğini düşündürmektedir. Kokuların ve zeytinyağının, günlük kullanımda vücuda ve saçlara hoş koku vermesinin yanı sıra ölü gömme ayinlerinde, tapınaklarda tanrılar için hazırlanan sunularda kullanıldığına dair eski çağlara ait birçok arkeolojik bulgu, kutsal kitap metinleri ve mitolojik hikâyeler mevcuttur. Kadim dönem mezarlarında ortaya çıkartılan arkeolojik bulgular arasında, besin sunusu olarak kullanıldığı düşünülen, zeytin ağacının kutsallığı ile ilişkilendirilen zeytin çekirdekleri bulunmuştur.


"...adaklarla sığınıyorlardı ona
Hayvan resimleriyle, güzel kokan yağlarla..."

Arınmalar, Empedokles (M.Ö. 495 – 435, hekim, filozof, şair)

Kutsal kadim Yunan toplumunun oluşturduğu sosyal ve siyasal düzenin her zaman tam merkezinde yeralmıştır. Helenistik mezarlarda bulunan sunularından biri unguentarium (güzellik merhemi ya da kokusu kabı) isimli küçük toprak kaplardır. İçine zeytinyağı ve güzel kokulu yağlar ile gözyaşının konulduğu biliniyor. Antik Helen ozanı, o zamanların peygamberi Homeros'un yazdığına inanılan İlyada ve Odysseia isimli destanlarda bu uygulamanın anlatıldığı bölümler vardır. Gerçekte Homeros'un tek bir kişi olmadığı düşünülüyor, M.Ö. 6. yüzyılın ortalarında Ege Denizi kıyılarında var olan sözlü geleneğin birden fazla kişi tarafından yazıya geçirildiği üzerinde görüşbirliği mevcut.


Kaynayınca tunç kazanın içindeki su,
Yıkadılar ölüyü, parlak bir yağ sürdüler ölüsüne
Dokuz yıllık kokulu bir merhemle doldurdular yaralarını,
Sonra yatırdılar ölüyü yatağa.
 
Homeros, İlyada XVIII, (Patroklos'un cenaze törenleri).

Kokulu yağ kullanımının soyluların atlarına bile uygulandığı anlaşılmaktadır;

Yitirdiler yumuşak elli şanlı sürücülerini
Yıkamıştı onların bedenlerini ak suda
Nice kokulu yağlar akıtmıştı yelelerinden aşağıya.

Homeros, İlyada XVIII, (Patroklos'un cenaze törenleri).


Roma dönemine doğru, bilgi ve aygıtların gelişmesi ile birlikte cam kaplar da aynı amaçla kullanılmaya başlanır. Kadim zamanlarda ölüm ayinlerinde kutsama nesnesi olarak kullanılan zeytinyağı, tarih boyunca üretiminin artmasıyla birlikte, olasılıkla, önce kent soylu kadınların kozmetik nesnesi haline gelmiştir. Parfüm yapımında kokulu bitkileri tariflere göre karıştırmak ve kokuyu sabitlemek amacıyla kokuyu içinde hapsetme özelliği olan zeytinyağı veya badem yağı eklenmişti. Bu tarihsel süreçde merhem ve kokulu yağ kaplarının üretiminde büyük artışın ortaya çıktığı arkeolojik bulgular ile de desteklenmiştir; Kıbrıs'ta ortaya çıkarılan M.Ö. 1800 yıllarına tarihlenen Erken Orta Tunç Çağı'na ait bir parfüm distilasyon atölyesi.
 
Kadınların kozmetik amaçlı zeytinyağı kullanımı alışkanlığının kadim Anadolu medeniyeti halklarının tümünde olduğu düşünülmektedir. M.Ö. 3000'li yıllarda, Verimli Hilal'in Mezopotamya (Sümerler, ardından Asurlular, sonrasında Babilliler ile Akadlar) ile Anadolu tarafındaki (Hurriler ve Hititlilerin) halklarının ortak destan kahramanı olan Gılgamış, ölümsüzlük arayışı için çıktığı yolculukta, kadınların hoş kokulu yağlar sürdüğünden bahseder. Bundan dolayı, zeytinyağı sürünme alışkanlığının, Antik Yunan'dan önce Anadolu'da soylular arasında yaygın olduğu düşünülüyor. M.Ö. 1950-1750 döneminde Asurlu tüccarların, sürünmek için zeytinyağı sipariş ettikleri, kil tablet yazıtlarından anlaşılmıştır.

Girit kazılarında ele geçen, linear B yazıtlarından, zeytinyağının  kozmetik, parfüm ve tedavi amaclı merhem yapımında kullanıldığı anlaşılmıştır. Miken döneminin kıyı şehri Antik Pylos sarayında bulunan M.Ö. 1100 yıllarına tarihlenen bir yazıtta, kentte üretilen parfümün yapımında kullanılan malzemelerin neler olduğu anlaşılmış ama tarif bulunamamıştır. Zeytinyağının kokuyu sabitlemek ve kolay sürülmesini sağlamak için kullanıldığı düşünülüyor. Myken kökenli parfümlerin konduğu kapların özelliği "üzengi kulplu" olmalarıdır.  Myken döneminin sonunda, M.Ö. 1000 yıllarında Yunan Yarımadası’nda yükselmeye başlayan Antik Yunan Medeniyetinde de güzel kokulu yağ kullanımı devam etmiştir. Homeros’un İlyadası’nda sık sık yer verdiği kadınların yağlanması Odysseia adlı eserinde de karşımıza çıkar. Her iki destanda kullanılan yağların zeytinyağı olabileceği düşünülmektedir. Antik Yunan mitlerinde baş Tanrıça Hera’nın, Tanrı Zeus’u baştan çıkarmak için, vücudunu yağ ile ovması hikaye edilir;

Kapıları, başka hiç bir tanrının açamadığı gizli sürme ile kapanan bir odaya girdikten sonra ışıklı kanatlarını örttü, 
Tanrısal bir merhemle, arzu uyandıran güzel vücudundan her türlü biçimsizlikleri sildi, 
Sonra koyu, ıtırlı, tanrısal ve kokusu kendisi için hazırlanmış bir yağ ile ovundu
Zeus'un sarayında şişesini salladığı zaman gök ve yer ıtırıyla dolardı.
 
Homeros, İlyada II, (Hera'nın Zeus'u Uyutma Hazırlığı).

O devirlerde soylu varsıllar arasında, hem kadın hem de erkeklerin, vücutları yumuşak olsun diye hamamda yıkandıktan sonra zeytinyağı sürdükleri bilinmektedir. Bu temizlenme alışkanlığını Homeros'un destanlarındaki kahramanlarda da görürüz, gene aynı destanlardan anlaşıldığı kadarıyla, ölü gömme töreni öncesi cesede kokulu kremler ve yağ sürme geleneği yaygındır. 

Antik Mısır toplumu, Yunan ve Roma toplumları tarafından tercih edilen kokulardan biri ‘Mendesian ve Metopian Parfümü’ dür. Mısır’da "metopiyon" denilen kokudan elde edilmiştir. Bununla birlikte bu parfümün içerisinde; acı badem, çok fazla olgunlaşmamış zeytinin yağı, kakule, deve dikeni, bal, şarap, mür, Mekke balsamının meyvesi, çavşır otunun reçinesi ve çam reçinesi vardır. Kurak iklimde yaşam süren piramit yapımında çalışan Mısır'lı işçiler hakedişlerinin bir parçası olarak güzel kokulu vücut yağları ya da merhemleri alıyorlardı. Yakıcı sıcaklık ve kavurucu güneşin derilerini kurutmasını önlemek ve cilt hastalıklarından korunmak için, zeytinyağı ve biberiye gibi çeşitli kokulu yağları ciltlerine günlük olarak uyguladıkları düşünülüyor. 

Antik Mısır medeniyetinde, cenaze törenlerinde cesedin bedeni zeytinyağı ile ovulur ve boynuna zeytin dallarından yapılma çelenkler yerleştirildi. XX. Sülalenin mumyaları (Günümüzden 1200 ila 1090 yıl önce) örülmüş zeytin dalları ve taçlarla süslenmiştir. Antropologlara göre, ölen bir topluluk üyesinin bedenini olduğu gibi bırakmak yerine, onu gömmeyi tercih etmek, tarih öncesi zamanlardan kalma bir davranıştır, bizi diğer insansı yakın atalarımızdan ayırt eden en eski aksiyondur. Çocuk yaşta ölen kadim Mısır’ın ünlü firavunu Tutankamon zeytin dallarından yapılmış bir taç ile resmedilmiştir. M.Ö. 2500 yılında inşa edilen, en eski firavun piramidi Sakkara'nın duvarlarında zeytin sıkma işlemini gösteren figürler bulunmuştur. Bununla birlikte antik Mısır medeniyetinde zeytin yetiştiriciliğinin ne kadar yaygın olduğu konusu tartışmalıdır, bölgede zeytinyağı elde etme yöntemleri ile ilgili yeterli arkeolojik bulguya ulaşılamamıştır. M.Ö. 2000 den sonra antik Mısır metinlerinde zeytinin çok da bahsi geçmemektedir. Arkeolojik tabletlerde zeytinyağının Antik Mısır'a Filistin ve Suriye’den ithal edildiğine dair bulgular mevcuttur. 


Aydınlatma Kaynağı

Kadim Mısır’da güneş tanrısı Ra için inşa edilen tapınaklarda aydınlatma amacıyla en iyi kalite zeytinyağının kullanıldığı belgelenmiştir. II. Ramses Dönemi’ne (M.Ö. 1191-1178) ulaşıldığında kentsel yerleşimlerin çevresinde zeytinliklerde kutsal sarayın aydınlatılmasında kullanılan yağın üretildiği bilgisine yer verilmiştir. Eski çağlarda yakıldığında etrafa yaydığı kokunun kötü olmadığı düşünüldüğü için çağlar boyunca aydınlatma amacıyla lamba yağı işlevi gördüğü bilinmektedir.

Zeytinyağının pişirme amaçlı ilk kullanımının ise M.Ö. 500 yıllarından sonra yaygınlaştığı sanılmaktadır. 

Çağımızda ise sofralarımızda çiğ olarak tüketme alışkanlığının yaygınlaşıyor, içeriğinde 200 ün üzerinde fitokimyasalın olduğu biliniyor. Bugün global düzeyde üzerinde bilimsel araştırmalar yapılan bir gıda maddesi olarak zeytinyağının sofralarımıza ulaşması zaman dizini olarak en sondadır.


Eski Çağların Ticaret (Değiş-Tokuş) Nesnesi

Arkeolojik veriler, Anadolu’nun iç kesimlerindeki halkların zeytinyağı ihtiyacını, Verimli Hilal bölgelerinden sağladığını düşündürüyor. Kayseri bölgesi Kaniş harabelerinde bulunan tabletlerde, yerel bir tüccarın, Verimli Hilal’in güney doğu uzantısında yükselen en geniş ve en güçlü devlet olan Asur Devleti’nin başkentine verdiği, birinci sınıf zeytinyağı siparişi ile ilgili bulgular mevcuttur. O zamanların Asur Hükümdarlığı Anadolu'ya yönelen ticari girişimler ile güçlenen bir duruma gelmişti. M.Ö 2000 yıllarına ait olduğu düşünülen bu tabletlerin yazıldığı dönem Anadolu'sunda küçük köy toplulukları yerine yerel hükümdarların idaresindeki kentler yükselmeye başlamıştır, bu yerleşimler gelişen iş bölümü ve artan nüfuslarıyla önemli birer pazar hâline gelir. Tarihçiler yaklaşık 200 yıl süren bu döneme "Asur Ticaret Kolonileri Çağı" adını vermişlerdir. Paranın henüz icat edilmediği o dönemlerde, her yerde üretilemeyen zeytinden elde edilen zeytinyağının, bir değiş-tokuş nesnesi olarak paraya benzer bir işlevi olduğu düşünülüyor. Verimli Hilal’den ihraç edilen malların başında kalay, dokuma, süs eşyaları ve içeriğinde zeytinyağının da bulunduğu düşünülen bazı kokular bulunmaktadır.

M.Ö. 1400 yıllarına ulaşıldığında, Verimli Hilal’in kuzey batı tarafında -günümüz Suriye'sindeki Lazkiye yakınlarında- Akdeniz kıyı antik liman şehri Ugarit’de ortaya çıkarılan tabletlerde, şarapçılığa kıyasla ikinci sırada da olsa zeytin yetiştiriciliğinin önemi olduğu anlaşılmıştır. Saraya ödenen vergilerde zeytinyağının kullanıldığını ve hatta sarayın belirli hizmetlerin karşılığını zeytinyağı olarak verdiğini gösteren belgeler vardır. Ek olarak Ugarit, Kıbrıs ve Mısır arasındaki zeytinyağı ticaretini gösteren belgeler mevcuttur.

Anavatanı Güney Anadolu’dan adalara ulaşan zeytin ağacı sayesinde Giritliler ve Filistinliler M.Ö. 1000-1500 arasında ekonomik zenginliklerini zeytinyağı ihracatı ile oluşturmuşlardır. M.Ö. 1000 yıllarına ulaşıldığında “mor rengin vatanı insanları” olarak tanımlanan Fenikeliler, Akdeniz’de, özellikle zeytinyağı ve şarap ticaretinde, denizaşırı organize taşımacılık aktivitelerinin zirvesine ulaşmışlardı. Fenikeliler, yayılmacı bir kolonileşme yerine, ulaştıkları coğrafyadaki yerel toplumlar ile Doğu arasında bir aracı rolünü tercih etmiş halklardı. Bu aksiyonları Doğu ve Batı Akdeniz kültürlerinin karma yapısının oluşmasında etkili olmuştur. Cebelitarık Boğazı’nın ötesine kadar yayılan kolonileri aracılığıyla, ulaştıkları yerlerde yerleşimler kuran, girişimci tüccar ve denizci bir halktı. Ege Adalarına ve Yunan yarımadasına öncelikle zeytinyağını daha sonra da zeytin ağacını götürmüşlerdir. Fenikeli denizcilerin taşımacılığını yaptığı mallar arasında zeytinyağı başı çekiyordu. Zeytinyağı o dönemlerde Suriye ve Filistin pazarları için ihraç, Mısır ve Yunanistan içinse ithal maddesiydi. Başlangıcı M.Ö 1600’lü yıllara giden bir geçmişi olan bu organizasyon bir yandan zeytin tarımını ada halkları ile tanıştırmış, diğer yandan büyüyen Ege kıyı şehir devletlerinin zeytinyağı ihtiyacını karşılamıştır.

M.Ö. 9. Yüzyılda İsrail’de Kla adıyla var olmuş bir köyde yapılan arkeolojik kazılarda, zeytinyağı üretimi için kayalardan oyulmuş taslar ve yağ depolamaya yarayan sarnıçlar ortaya çıkartıldı. Filistin’deki Ekron kasabasında bir dağ yamacında, Demir Çağı’ndan (M.Ö. 1100 ve sonrası) kalan, 100’e yakın direkli baskı bulunmuştur. Filistin bölgesindeki tüccarlar zeytinyağı ticaretinde M.Ö. 800’lü yıllara kadar lider konumlarını korumuşlardır.


Kutsal Nesne ve Merhem

O zamanların Levan bölgesinde hayatlarını sürdüren Yahudi inancına sahip halkların kullandığı “Mesih/Kurtarıcı” sözcüğünün kökü, “merhem”den (vücuda sürülecek yağ, vücudu yağ ile ovmak) gelir. İsrailoğulları’nın ilk kralı Şaul M.Ö. 1035’de tahta çıktığında, alnına zeytinyağı sürülerek kutsanmış. Tapınaklarda kullanılan eşyalar zeytinyağı ile ovularak kutsal hale getirilmiş, Tanrı için getirilen sunulara zeytinyağı eklenmiştir. Çok eski zamanlardan beri, Akdeniz halkları öncelikle mabetleri olmak üzere yaşam alanlarını aydınlatmak amacıyla ışık kaynağı olarak zeytinyağı kullandılar. Tevrat’ın mezmurlar bölümünde kendini zeytin ağacına benzeten Şaul’un oğlu/damadı Davut, tapınakları aydınlatmakta kullanılan altı kollu şamdanlarda yakıt işlevi gören zeytinyağını üretmek için zeytinlikler kurmuş ve zeytin depoları için bekçiler görevlendirmiş. Devlet başkanı, müzisyen ve ehliyetli bir yönetici olan Davud Kudüs’ü başşehir yapmak suretiyle iktidarı merkezileştirmiş, askeri teşkilatını geliştirmiştir. Davud’un oğlu ve M.Ö. 970-930 arası kral olan Süleyman’ın, Kudüs’te yaptırdığı ünlü tapınağın kapıları ve üzerindeki heykelcikler zeytin ağacından oyulmuştu.

Zeytinyağının geniş ölçekli endüstriyel üretimine en güzel örnek tarihi Ekron şehridir. Verimli Hilal’in güney batı tarafında, Akdeniz kıyısındaki yerleşim yeri Levant Bölgesi’nde bulunan bu şehir, Asurlular zamanında M.Ö. 700’lü yıllarda kurulmuştu. 300.000 m2’lik bir alana yayıldığı düşünülen antik kentin sadece %4’ü kazılabilmiş ve 115 zeytinyağı düzeneği ortaya çıkarılmıştır. Üretimin günlük 500 ton olduğu tahmini yapılmıştır.


Yunan Anakarası

İlk çağlarda Yunan yarımadasında zeytinyağı üretim sistemlerini açıklığa kavuşturacak kanıtlar yetersizdir. O dönemde, arkeolojik bulgu olarak, Atina ve çevresinde zeytinyağı üretimine dair bulgu yok denecek kadar azdır. Homeros’un Odysseia isimli eserinde zeytinyağı ve zeytin bahsi geçen bölümlerin de sonradan eklendiği düşünülmektedir. Kültür tarihçisi Victor Hehn, Homeros’un kitaplarına zeytinyağı ile ilgili bölümlerin daha sonraki yüzyıllarda eklenmiş olabileceğini, o yıllarda Yunanistan anakarasında zeytinyağı olmadığını belirtiyor. Klasik Yunan edebiyatında, zeytinyağı tüketimine ilişkin kanıtlar olmakla birlikte, bunun üretimi ve pazarlaması konusunda pek az bilgi edinilebilmektedir. Bu gerçeğin olasılıkla birden fazla nedeni olsa gerek; Atina ve çevresindeki halkların zeytinyağını geriye hiç iz bırakmayan ilkel araçlarla elde etmiş olmaları, Girit’le kıyaslandığında Atina’daki zeytin ağaçlarının daha az verimli olması, zeytinden yağı ayrıştırmak için Girit’te ulaşılan teknolojik uygulamaları kullanmamaları ya da bu uygulamaları bilmiyor olmaları.

Homeros’un Batı medeniyetindeki tartışmasız ağırlığından ötürü, zeytinyağı kültürünün merkezine sürekli olarak Klasik Yunan yerleştirilir, oysa arkeolojik kanıtlar bu inancı desteklememektedir. Anadolu ise zeytinyağı kültüründe coğrafya olarak hep vardır. İlk Çağın sonlarına (M.Ö. 500 yılları) doğru yükselen Yunan medeniyetinin sadece Ege’nin karşı kıyısını değil, Anadolu coğrafyasını da kapsadığı unutulur. Anadolu'da, Mezopotamya'da, Mısır ve Ege Denizi adalarında yükselen uygarlıklar ile karşılaştırıldığında, gerçekte yarımadadaki Klasik Yunan medeniyeti çok geç bir dönemde tarih sahnesine çıkmıştır. Yunan yarımadasında zeytin yetiştiriciliği ve zeytinyağı üretiminin Ege adalarından ve Anadolu’nun Ege denizi kıyılarındaki yerleşimlerden çok daha sonra yaygınlaşıp çoğaldığı konusunda fikir birliği mevcuttur. Yunan anakarasındaki halklar, M.Ö. 1050 yıllarında Deniz Kavimleri göçü ile gelen göçmenlerle karışmıştır. Yıkılan Miken kentlerine yerleşen ve o zamanların yerel halkları ile karışan bu halklar Miken uygarlığının kültürünü almışlar, bu kültürü daha da ileri bir seviyeye taşımışlardır. Zeytinyağı üretiminin zamanla artarak, o zaman Yunan Yarımadası’nın ekonomik hayatında önemli bir ticari ürün olmaya başlaması, M.Ö. 600’lü yılları bulmuştur.  M.Ö. 600 yıllarında Atinalı devlet insanı Solon kanunlarına göre zeytinyağı Atina’da ithal edilebilecek tek gıda ürünüydü. Bu da Atina’da zeytin ağaçlarının ancak o tarihlerde sadece yerleşim ve istihdam değil, ticari değer açısından da ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Atina zeytinyağını ihraç ederek karşılığında ihtiyacı olan hububatı alıyordu.

Zeytinyağı Antik Yunan medeniyetinde Kadim Mısır medeniyetinde olduğu gibi ölüm ayinlerinin de bir parçasıydı, değerli kaplar içinde ölen kişi ile birlikte gömülürdü, eğer soylu iseniz altından yapılma zeytin çelenkleri kullanılırdı. Bu kültür sonrasında yükselecek Roma Medeniyeti halklarına da aktarılmıştır.

Yunan medeniyetini yükseltecek olan halklar tarih sahnesine geç bir dönemde çıktılar. Mısır, Kıbrıs, Girit, Anadolu ve öncülleri olan Myken'den büyük bir kültürel miras devralmışlar, bu mirası değerlendirmede çok başarılı olmuşlardı.


Girit Adası ve Girit Halkları

Milattan önceki üç bin yıl boyunca, Giritliler ve Fenikeli cesur tüccar denizciler, zeytin kültürünün Akdeniz'deki diğer kavimlere yayılmasında önemli bir rol oynadı. Girit krallıklarının saraylarından kalan 3500 yıllık duvar resimlerinde zeytin ağacı resmedilmiş, pahalı yağların süslü şişelerde parfüm ve merhem olarak kullanıldığı duvar resimlerinden anlaşılmıştır. Minos/Girit Uygarlığı Dönemi’ne (M.Ö. 2700–1050) tarihlendirilen işlik kalıntıları Bronz Çağ’da Girit’te baskı kollu pres üretiminin yapıldığını ortaya koymuştur. Kozmetik kullanımından farklı olarak, Minos uygarlığının ardılı olan Myken uygarlığına ait tabletlerdeki bilgiler, zeytinyağının tekstil yapımında ve tabaklama işleminde kullanıldığını göstermiştir. Arkeolojik veriler zeytinyağının M.Ö. 1000 yıllarında pişirme amaçlı kullanılmaya başlandığını da bulgulamıştır; bununla birlikte, zeytin tarımının yaygınlaşmasıyla ilişkili olan bu kullanımın yaygınlaşması ancak 500 yıl sonra olmuştur.

Knossos ve Faistos saraylarının yıkıntıları arasında bulunan iki metrelik zeytinyağı küpleri, tonlarca zeytinyağının depolanabileceği depolar inşa eden, güçlü ticaret filolarına sahip olan Giritliler ‘in gerçekleştirdiği zeytinyağı ticaretinin arkeolojik kanıtıdır. Saray mahzenlerinde 23 ton zeytinyağının saklanabildiği hesaplanmıştır. O zamanlarda ahşap ya da genellikle pişmiş topraktan yapılmış, içine zeytinyağı, şarap, zeytin ve tahıl konan “Pithoi” isimli dev küplerle aynı yerde bulunan tabletlerde o zamanlarda zeytinyağı ticaretinin nerelere yapıldığını ve zeytinyağının nerelerde üretildiğine dair bilgiler bulunmaktadır. Üretilen yağ, deniz yoluyla pithoiden daha küçük, taşınması kolay, üzerinde tasvirlerin de olabildiği bir tür antik testi olan amforalar içinde ihraç edilirdi. Zeytin fidanlarını Afrika ve Yunanistan’a gönderiyorlardı. Ege adalarının (Kiklad adaları) yanı sıra Mısır, Suriye ve Yunan ana karasıyla da ticari ilişkileri olan Girit ticaret yollarının, İtalya ve Sicilya’ya kadar batıya uzanmış olabileceği kanaati mevcuttur. Giritliler ’in önemli bir tüketici ve satıcı olduklarını kanıtlayan amphoraların üzeri zeytin dalları ve yıldız biçiminde çiçek resimleriyle süslü olduğu gibi, kiminde de Eski Mısır ile olan sıkı ticaret nedeniyle, hiyeroglif yazıyla zeytin ağaçları sembolize ediliyordu. Girit adasında ilk yükselen uygarlık olan Minos Medeniyeti, tarihçilerin “bir ekonomik düzenleme sistemi olarak toplumda yaratılan ekonomik değerlerin büyük bir bölümün merkezi otoritenin kontrolüne akması” olarak tanımlanan “saray ekonomisi” uygulamasının tarihteki ilk örneği sayılmaktadır. Girit adasının kuzeyindeki, komşusu Santorini adası Akrotiri arkeolojik sahasında, volkanik bir patlama sonrası 60 metrelik külle kaplanan yapılarda, sanatsal açıdan çok zengin duvar figürleri bulundu. Bulgulardan biri; Hindistan'nın İndus Vadisinde bulunan gri langur maymunlarından oluşan duvar resmi, arkeologlar tarafından, o dönemlerde geniş kapsamlı, çok geniş bir coğrafyayı kapsayan ilişkilerin ve ticaretin kanıtı olarak yorumlanıyor. Bu bulgular gelişmiş ve zengin bir medeniyetin kanıtı sayılıyor. M.Ö. 1650 yıllarında gerçekleşen bu büyük patlamanın, adadaki tüm yaşamı yok ettiği, Minos uygarlığının bir parçası olarak gösterilen bu şehir devleti, neredeyse yeryüzünden sildiği düşünülüyor. Ege adalarında yaşayan Minos halklarının, Akdeniz’de parlayan bir medeniyet oluşturduğu o devirlerden bu günlere kadar, Girit, zeytin ve zeytinyağı kalitesinde hala ödünsüz ve dünya piyasasında ilk sıralarda yer alıyor. Ayrıca, Osmanlı sarayına Girit’ten zeytinyağı geldiği gibi, Mübadele sonrası Girit’ten gelenler, Türkiye’nin zeytinciliğinde önemli bir rol oynadılar. Giritliler, 5 bin yıldır zeytin, zeytinyağı ve zeytinyağlı yemek kültürü konusunda haklı bir üne sahiptirler.


Antik Yunan ve İyon Uygarlığı

İlk kez M.Ö. 776 yılında o zamanların Olimpia bölgesinde gerçekleşen, Tanrı Zeus adına düzenlenen şenliklerde kazanan sporcuların başına zeytin çelengi takılır, çelenkler Zeus tapınağındaki fildişi ve altından yapılma bir masanın üzerinde hazır bekletilirdi. Atletler yarışma boyunca güneş ışınlarından korunmak ya da kaslarını esnetmek amacı ile ciltlerine zeytinyağı sürerlerdi, müsabaka sonrası üzerlerinde biriken ter, yağ ve toprak  strigilis (bronzdan yapılma L şeklinde bir tür antik hamam kaşağısı) ile sıyırılarak temizlenirdi.  Bu gelenek Büyük İskender’in heykeltıraşı, maden dökümcüsü Lysippus (M.Ö. 400 yılları) tarafından bronzdan yapılmış “Apoxyomenos” isimli heykeli ile de anlatılmıştır. En erken M.Ö 6. yüzyılın 2. yarısına tarihlendirilen vazo resimleri üzerinde gördüğümüz strigilislerin sadece atletler tarafından değil o zamanların askerleri, hekimleri, eczacıları, kadın ve çocukları tarafından da kullanıldığı anlaşılmıştır. Yunanlılar sadece atletizm yarışmalarından sonra değil banyodan sonra da vücutlarına içeriğinde zeytinyağının da bulunduğu kokulu yağlardan sürerlerdi.

Klasik Yunan kültürünün ilk zamanlarında zeytin ağacına ve zeytinyağına verilen bu önemin kaynağı belki de o yüzyıllarda zeytinin Yunan yarımadasında az ve zor yetişen bir ağaç olması ve zeytinyağı ihtiyacının dışarıdan karşılanması idi.  Bu düşünce arkeolojik bulgular ile de desteklenmiştir. M.Ö. 1300 yıl önce Uluburun’da battığı düşünülen bir ticaret gemisindeki bulgular,  geminin Doğu Akdeniz dolaylarından (Levant bölgesi) batıda Ege’ye doğru ilerlediğini gösterdi. Arkeologlar geminin, olasılıkla Ugarit’ten Miken Sarayı’na yük taşıdığı görüşündeler, arkeolojik açıdan iki ayrı tipte yağ kandili bulundu, birisi Kıbrıs üretimi diğeri Suriye-Filistin üretimi. Batıktaki amphoraların içindeki 2500 zeytin, olasılıkla lüks mallar sınıfına girmekteydi. Gemide taşıdığı hazır ürünlerin yanı sıra yaklaşık 150 Kıbrıs kabı, yağ kandili ve küp bulunuyordu. O çağlarda, Akdeniz medeniyetleri ile Mezopotamya medeniyetleri arasında köprü işlevi gören, liman ve kolonileri ile ünlü Fenikelilerin, ticareti ile meşgul oldukları malların başında zeytinyağı geliyordu. Zeytinyağı Suriye ve Filistin (Levant bölgesi) için bir ihraç, Mısır, Yunanistan ve sonrasında Roma pazarları için de bir ithal malı idi.

Klasik Yunan Atina’sında spor etkinliklerinin yapıldığı, içinde oturma yerleri, teraslar ve hamamların olduğu, çevresinde sundurmalı avlular bulunan büyük "gimnazyum" adı verilen binalarda vücut bakımı ve parfüm imalatında kullanılan zeytinyağı dışarıdan en fazla ihraç edilen mallardan biriydi. Öyle anlaşılıyor ki, yüzyıllar boyu bu kaliteli yağın ihracata dönük ticaret, dört yılda bir tanrıça Athena onuruna onun doğum gününde gerçekleştirilen Pan-Atina (Panathinakos, her şey Atina için) oyunlarının galiplerinin elindeydi. Dört yılda bir yapılan bu oyunlar, olimpiyatlardan sonraki her üçüncü yılda 25-29 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirildi. Pan-Atina oyunlarında, çeşitli atletizm yarışmalarında galiplere, ödül olarak her biri yaklaşık kırk litre kapasiteye sahip, özel şekilli ve süslemeli “Pan-Atina amforaları” verilirdi, bunlar üzerinde bir tarafında Athena’nın diğer tarafında yarıştığı spor dalının resmedildiği, içinde zeytinyağı bulunan antik testilerdir. Athena’nın yaş gününde yapılan yarışmalarda zeytin çelengi takmış bakireler yürüyüş yaparlardı. Ayrıca Zeus Tapınağı’nın arka bahçesinde  yetişen, sözde  Herkül tarafından dikildiğine inanılan ve bu nedenle kutsal  kabul  edilen, yabani  zeytin  ağaçlardan  kesilmiş  dallardan yapılan taçlar Olimpiyat oyunlarında kazanan sporculara verilirdi.

Afrika’daki Kirene ve Batı’daki Marsilya’ya kadar Akdeniz dünyasının farklı alanlarında arkeolojik kazılarda bulunan Pan-Atina amforaları, çok miktarda zeytinyağının ihraç edildiğine işaret eder. Arkeologların yazı bilimsel kanıtlara dayalı değişik tahminlerine göre, galiplere ödül olarak verilen zeytinyağının toplam miktarı kırkı iki ila yetmiş iki tonu bulurdu.

M.Ö. 6. yüzyıla gelindiğinde zeytinyağı üretimi Akdeniz havzasında; Trablusgarp, Tunus ve Sicilya’da, oradan da İtalya’nın kuzeyine doğru yayılmaya başlar. 
 
O zamanların en büyük heykeltıraşlarından biri olarak gösterilen Phidias (M.Ö. 490-428), Yunan yarımadasının en yüksek dağı olan Olimpos Dağı’nda, antik dünyanın yedi harikasından biri sayılan, altın ve fildişinden yapılmış on üç metre yüksekliğinde, başında zeytin çelenkleri bulunan bir Zeus heykeli yapar. Fildişinden yapılan bu heykel, Olympos’un nemli havasında bozulmaması için, devamlı zeytinyağı ile ovulurmuş. Aynı çağda yaşamış olan bir başka heykeltıraş Callimachus, Atina’daki Athena tapınağında bulunan Athena heykelinin aydınlatılması için altından bir lamba yapmıştır, lamba yılda bir kez zeytinyağı ile doldurulurmuş.
 
M.Ö. 600’lü yıllara dayanan bir başka arkeolojik Antik zeytinyağı işliği, o zamanların "Klazomenai" isimli Batı Anadolu kıyı kentinde yaşayan İyonlu halklar tarafından inşa edildi ve işletildi. İyonlular M.Ö 1200 yılarında Yunanistan’a akınlar düzenleyen göçmen Dorların önünden kaçarak adalar üzerinden Batı Anadolu’ya göç edip şehir devletler kuran halklardır. Klazomenai antik kenti ile ilgili buluntular, Türkiye'nin batı kıyısında, günümüzde İzmir'e (eski çağda Smyrna) bağlı Urla ilçesi'nin, Karantina Adası'nı da içine alan İskele mahallesinde ve civarında açığa çıkarıldı. Zeytinyağı o dönemde hiçbir işlikte uygulanmayan çok ileri bir teknolojiyle üretiliyordu. Klazomenaililer, toplanmış zeytinleri kırmak için aynı mil etrafında dönen taş silindirleri ilk kullanan halklardı, zeytinyağı üretiminde kapasiteyi artırmak için ilk kez büyük bir pres ve bucurgat (çıkrık), yani bu presi kaldırmaya yarayan alet kullanan da onlardı. Zeytinyağı ayrıştırma işleminde birleşik kaplar esasına göre çalışan üç gözlü bir düzenek geliştirerek, kesintisiz üretimi ilk kez onlar gerçekleştirdi. Deniz aşırı ülkelerde yapılan arkeolojik çalışmalarda, Klazomenaililer'in, zeytinyağı sevkiyatında kullanmak için özel olarak ürettiği amphora'lardan çok sayıda bulunması, Klazomenai’nin o zamanlardaki Akdeniz’in önemli zeytinyağı merkezlerinden biri olduğunun kanıtı sayılmaktadır. Bu bulgular tarihin akışı içinde zeytinden yağ elde edilmesinde, İyonya’nın (Anadolu’da bugünkü İzmir ve Aydın illerinin sahillerine verilen ad) hiç değilse teknolojik açıdan önemli katkılarının olduğunu göstermektedir.
 
M.Ö. 300’lü yıllarda Yunan etkisinin doruğa ulaştığı Helenistik dönemin yükselen şehirlerindeki varlıklı yurttaşlarının gıda, vücut bakımı ve evlerinin aydınlatılmasında tüketilen zeytinyağı miktarı, yaklaşık olarak zengin bir Atinalı ailenin ihtiyaç duyduğu miktara -yaklaşık yılda iki yüz kiloya- ulaşmıştı. Atinalılar yılda kişi başına 25-30 litre yemeklik yağ kullanıyorlardı. Tarihte ilk yemek kitapları arasında sayılan, bir şölen sofrasında iki kişi arasında günlerce süren sohbetlerden oluşan Deipnosophistai (M.Ö. 200) adlı kitabın Yunanlı yazarı gastronom Athenaios’un verdiği yemek tarifleri arasında zeytinyağlı sarma da yer alır. Kadınların nadide etera (parfüm şişeleri)’dan damla damla akıtarak, yılda 1.5 litre zeytinyağını vücutlarına ve yüzlerine sürdüğü düşünülmektedir. Erkeklerin yıllık tüketimi ise spor, masaj ve cilt sağlığı için 5 litrenin üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Uzun yolculuklara çıkacak olan yolcular, ayakları yara olmasın diye zeytinyağı sürerlerdi. Nüfusun zamanla artmasına paralel olarak zeytinyağına olan talepte artmaya başlar. O dönemlerin Atina’sında, her evde kandillerde yakıt olarak ya da dinsel ayinlerde kullanılmak üzere, yılda yaklaşık olarak 90-110 litre zeytinyağı kullanıldığı tahmin ediliyor. M.Ö. 400 yıllarında, Kuzey Yunanistan’da zeytinyağı işleme tesislerinin verimliliği, mil etrafında dönen silindir kırma teknesinin kullanılması ile artmaya başlar. Makedonyalı üst sınıflara ait büyük malikânelerinin ortaya çıkışı, o dönemlerde nüfusunun artmasıyla öne çıkan İskenderiye, Antakya gibi yerleşimlerin varlığı, zeytinyağına olan ihtiyacı arttırır, buna paralel olarak, talebi karşılayabilmek için, verimliliği artıran yöntemler yaygınlaşmaya başlar. Günümüzde bu yöntemlerin bazılarını hala uygulayan az sayıda zeytinyağı işleği mevcuttur.


Thales; İlk Zeytinyağı Tüccarı Felsefeci
 
O dönemlerde Antik Yunan’ın Anadolu tarafındaki Ege bölgesi halkları İyonya'lı olarak da isimlendirilir. İnsanlık geçmişinde; bilgiyi, başka hiçbir çıkar gözetmeksizin, yalnız bilmek için elde etmek isteyen manevi çabanın, İyonya topraklarından doğduğu görüşü yaygındır. Milet’te felsefe okulunu kuran Thales ve öğrencileri; çevrelerinde olup bitenleri ve doğa olaylarını kavramak, içinde yaşadıkları toplumda sorulan sorulara cevaplar bulmak için, mitlere dayanan doğaüstü inançsal açıklamalara değil, deneysel ve gözlemsel kavramlara yönelirler. Böylelikle kendilerinden sonra gelen Sokrates, Platon ve Aristotales gibi felsefecilere öncülük etmişlerdir. Matematikçi, yedi bilgelerden biri, felsefenin kurucusu olarak tanınan Milet’li Thales’in (M.Ö. 624 - 546); astronomi bilgisi ötesinde bir özelliği de, zeytin hasadı ile elde edilecek olan mahsulü etkileyen hava koşullarını önceden tahmin edebilmesiydi. 585 yılı 28 Mayıs günü gerçekleşen güneş tutulmasını bir yıl önceden haber vermişti. Thales’in Milet’te, Sakız (Chios) adasında ve Ege kıyılarında zeytinlikler ve sıkım işlekleri kiralayarak, “var yılı/yok yılı” hesabıyla ticaret yaptığı da biliniyor. Bir sonraki zeytin hasadı miktarını önceden tahmin ederek, herkesten önce, zeytinyağı işletmeleri ile en düşük ücrete kiralama anlaşması yapar. Ürün bol olunca, bu kez, kendisi anlaşma yaptığı işlekleri istediği ücretten başkalarına kiralar. Kendisi belki de tarihteki ilk tüccar felsefecidir.


İlaç ve Sabunumsu Eriyikler

Zeytinyağı o dönemde başta yara ve yanık olmak üzere hastalıkların tedavi edilmesi amacı ile önce Kos'lu Hipokrat (M.Ö. 460 - 377) ve daha sonra da Bergama'lı Galen (M.Ö. 129 - 216) tarafından kullanılmaya başlanır. Tıp ile ilişkili bir diğer kullanım alanı ise masajdır. Özellikle Galen, zeytinyağından yapılma sabunumsu eriyiklerin kişisel temizlik için kullanımının yaygınlaştırarak, insanlığın hijyen ve mikro-organizmalarla savaş geçmişindeki en önemli role sahip hekim filozoftur.
 
Roma İmparatorluğu'nun yükseleceği tarih dönemlerine ulaşıldığında, zeytinyağının, o dönem Akdeniz halkları için bugün olduğundan çok daha önemli bir ürün durumuna ulaştığını söyleyebiliriz. Dinsel ayinlerde kutsama nesnesi, günlük yaşamda parfüm, cilt yaralarının bakımı, sabunumsu eriyiklerin üretimi ile giyisilerin ve vücudun temizliği, aydınlatma için kullanılan en önemli kaynaktı. Mutfaklarda da pişirme amaçlı kullanımı yaygınlaşmıştı.

M.Ö. 200’lerde Sicilya’daki bir koloni devlet olan Siraküza doğumlu bilim insanı Arşimet sonsuz vidayı tarifler, kendi ismi ile anılan bu vida Arşimet vidası/burgusu adıyla da bilinir, preslerde güç kontrolünü sağlayan bu buluş ile zeytinyağı üretimi hızı ve verimliliği yeni bir ivme kazanacaktır. Günümüzde bile aynı yöntem gittikçe azalmakla birlikte hala kullanılmaktadır.

Roma İmparatorluğu yükseldiğinde, zeytin ağacı yetiştiriciliği, neredeyse tüm Akdeniz kıyı halklarının bir uğraşısı haline gelmiştir. Buna paralel olarak, zeytinyağı kültürü artık Adeniz halklarının ortak bir kültürel unsurudur.

Derleyen: Uğur Saraçoğlu (mustabeyciftligi@gmail.com)

Kaynaklar:
 
1. Antik Çağda Parfüm, Hazırlayan: Meryem Karakurt, Tez Danışmanı: Prof. Dr. Hüseyin Üreten, T.C. Adnan Menderes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, 2019.
2. Antik Yunan Dünyasında Parfüm ve Parfüm Kapları, Doç. Dr. Cenker Atila, Antik Çağdan Günümüze Parfüm, Myrina Yayınları, 17, Arkeoloji ve Sanat 2, 2021.
3. Antik Çağda Batı Anadolu’da Zeytin ve Zeytincilik; Gülhan Mumkaya, Yüksek Lisans Tezi, Tez Danışmanı: Prof. Dr. Özdemir Koçak, Konya, 2012.
5. Zeytinin Akdeniz’deki Yolculuğu; Konferans Bildirileri, Dr. Alp Yücel Kaya, Ertekin Akpınar, 2016.
6. Dünya Zeytin Ansiklopedisi; Uluslararası Zeytin Konseyi; Fausso Luchetti, 1997.
7. Zeytinyağı Üretim Tekniklerinin Tarihsel Gelişimi ve Birbirleriyle Karşılaştırılması, Taner Gülal, Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Gıda Mühendisliği Anabilim Dalı, 2015.
8. Zeytinin Tarihi; Ders Notu: 3, Dr. Mücahit Kıvrak, Balıkesir Üniversitesi Edremit Meslek Yüksek Okulu Zeytincilik Bölümü.
10. Erken Demir Çağı’ndan İtibaren (MÖ IX-VI. yüzyılda) Akdeniz’deki Fenike Kolonileşme Hareketleri; Refik Kaan Üçler, Arş. Gör., Kırklareli Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Kırklareli; Cedrus X (2022) 47-67.
13. Ümit Aydınoğlu, Dağlık Kilikya Bölgesinde Antikçağda Zeytinyağ ve garap Üretimi:
Üretimin Arkeolojik Kanıtları, İstanbul, Ege Yayınları, 2009, s.14,15.
14. Antik Çağda Anadolu’da Zeytinyağı ve Şarap Üretimi; Aydınoğlu, Ümit- Şenol A.Kaan., Uluslararası Sempozyum Bildirileri, 06–08 Kasım 2008, Mersin. Türkiye Kilikia Arkeolojisini Araştırma Merkezi, İstanbul: Ege Yayınları.
15. Edirne Arkeoloji Müzesi’nden Bir Grup Metal Buluntu, Didem Baş, Uzman Arkeolog, Araştırma Makalesi, MASROP E-Dergi 15.1, 2021, 5-40.
16. Geçmişten Günümüze Zeytin ve Zeytinyağı, Dünya-Akdeniz-Türkiye; Aytaç Eryılmaz, Ocak 2020.
17. Myken Dünyasında Parfüm ve Parfüm Kapları; Doç.Dr. Cenker Atila, Antik Çağdan Günümüze Parfüm, Editörler; Doç.Dr. Cenker, Uzm. Arkeolog G. Elif Erginer, Myrina Yayınları, Aralık 2021.
18. Antik Çağ’da Mutfak Kültüründe Toprak Kaplar ve Önemi, Firdevs Müjde Gökbel ve Hakkı Çılgınoğlu, Araştırma Makalesi, Tykhe, 7(12), 2022, 55-66.
19. Antik Yunan Dönemi Spor ve Antik Olimpiyat Oyunları; Ali Tekin, Gülcan Tekin, Tarih Okulu Dergisi (TOD), Haziran 2014, Yıl 7, Sayı XVIII, ss. 121-140.
20. Antik Mısır'da Parfüm, Salih Aslanbey, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Eskiçağ Tarihi Bilim Dalı, Araştırma Makalesi, AHBV Edebiyat Fakültesi Dergisi, (4) 51-61.
21. https://www.cumhuriyet.com.tr/yasam/aigai-antik-kentinde-heyecanlandiran-kesif-hepsi-tam-2-bin-500-yillik-2122086.
22. 
Karia Bölgesi Ölü Gömme Adetleri, Yüksek Lisans Tezi, Seda Karaöz Arıhan, Prof. Dr. Erksin Güleç Tez Danışmanı, T.C Ankara Üniversitesi  Sosyal Bilimler Enstitüsü Antropoloji Anabilim Dalı, 2007.
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.