Sabun Kültürü Geçmişi I - Neolitik Devirlerden Roma İmparatorluğu'na

22-06-2023 11:26
Sabun Kültürü Geçmişi I - Neolitik Devirlerden Roma İmparatorluğu'na
Fotoğraf: Ebers Papirüsü; Eski Mısır Uygarlığı’ndan günümüze ulaşabilmiş, M.Ö.1900-1200 yıllarına tarihlenen tıpla ilgili sekiz papirüsten biri, aynı zamanda en uzun ve eczacılık yönünden en zengin olanı. 800’den fazla reçete, 700 kadar hayvansal, bitkisel ve madensel tarif içerir. Ebers adını Antik Mısır uzmanı George Maurice Ebers'ten almıştır. Antik Mısır kenti Teb'de bir mumyanın kucağında bulunmuştur.


Tarih öncesi devirlerde insanlığın vücut temizliği için kullandığı uygulamaların neler olduğu ve vücut temizliği alışkanlıklarının olup olmadığı ile ilgili arkeolojik veri çok azdır. Arkeolojik bir bulgu olarak yunakların varlığı bilinmekle birlikte, o dönem insanının, bizim anladığımız anlamda bir "fiziksel temizlik" bilincinin olup olmadığı da ya da hangi bilinçle temizlendiği ile ilgili yorum yapılamamaktadır.
 
 
Neolitik Çağ
 
Yerleşik yaşam kültürünün başladığı Neolitik Çağ boyunca, toplumsal organizasyon ve kent devletlerin ortaya çıkmasıyla birlikte, tanrı ve tanrıçalar için tapınaklar inşa edilmeye başlandı. Tanrılar için uygulanan tapınma ritüelleri, hem ruhsal hem de fiziksel anlamda, temizlik kültürünü ve temizlik bilincini ortaya çıkaracak unsurlar oldular. Temizlenme bilinci, bu tapınaklara girmeden önce ya da ayinlere hazırlık aşamasında, öncelikle ruhsal arınma niyetiyle yapılan uygulamalar ile ortaya çıkacaktır. O dönem halkları ruhsal kirlerinden arınmak için su ile yıkanmış, temiz giysiler giyinmiş, güzel kokular sürünmüş, ardından tapınaklarında ritüeller gerçekleştirmiş olmalılar. Bu yargı, arkeolojik kazılarında ortaya çıkarılan bulgulara dayanmaktadır; örneğin Batı Anadolu ve Yunanistan anakarasında yapılan birçok arkeolojik kazıda, tapınak girişlerinde su yoluyla arındırma amacıyla kullanılan kap/kurna/kase gibi gereçler ortaya çıkarılmıştır. Ek olarak, tapınaklar sıklıkla kutsal kabul edilen suların kenarlarına inşa edilmişlerdir. Tapınma ile ilişkili temizlik bilincinin fiziksel olmaktan öte ruhsal bir tarafı vardır. Temizlik alışkanlıkları, önceleri, kent soylu varsıllar arasında yaygınlaşmış olmalı, çünkü sıradan halkın tapınağa girme ayrıcalığı yoktu ya da enderdi. İbadet öncesi temizlenme davranışı, günümüzde de devam eden bir kültürdür. 
 
İnsanlık geçmişinde, sabunun keşfinden önce, önceleri eşyaları sonraki dönemlerde bedeni temizlemek için en çok kullanılan karışım, su ve kül karışımıydı, ek olarak kil, kum, süt, göl ve su kaynaklarındaki doğal soda ile kükürtün kullanıldığı da biliniyor. 
 
Kimyasal bir tepkime olan "sabunlaşma reaksiyonu", doğal ortamda, yağ, kül ve suyun biraraya gelmesi ile kendiliğinden başlayabilir. Ama bu üç şeyin kabaca karıştırılması sabunun kendiliğinden oluşması için yeterli değildir. Bu karışımın, belli bir sırayla doğru ölçülerde yapılması şarttır, bizim anladığımız anlamdaki sabun yapımı zanaatkar bir ustalık gerektirir.
 
Birden fazla bitki türünde bulunan "saponin" isimli bitkisel kimyasalın özelliği; su ile karıştırıldığında sabun benzeri kalıcı köpük bırakmasıdır. Tarih boyunca, temizlik amacı ile kulllanılan bitkilerin içeriğinde bulunduğu düşünülmektedir. Saponinlerin mikrop öldürücü etkileri de mevcuttur. Bundan dolayı, tarihte elde edilen sabun benzeri eriyiklerin, her ne kadar o çağlarda mikropların varlığı bilinmiyor olsa bile, temizlik dışında hastalıkları tedavi etmek amacı ile kullanılmış olması mantıklıdır. Örneğin; Hitit çivi yazılı metinlerde geçen çöven otu ve sabun otu bu tür bitkilerdendir. Metinlerde Hitit halkının bu otu "temizlik ritüellerinde kişinin kendini ya da ruhunu temizlemesi" ve  "büyü ve kötü rüyaların giderilmesi" için kullandığı belirtilmiştir. Aynı metinlerde temizlik için arpa, kükürt ve ayçiçeğinden yapılan eriyiklerin kullanımından bahsedilir. 
 
Neolitik Çağlarda, temizlik yapmak için gene su ve külün yaygın olarak kullanıldığı alanlar mevcuttu; yağlı kasap araç gereçlerinin temizliği ile kumaşa renk verme işleminden önce ham yün ve dokumanın üzerindeki yağ lekelerini çıkartma işlemi. Uygulama sırasında temizlenmek istenen dokumanın üzerindeki yağ ne kadar fazla ise sabunlaşma reaksiyonu da o kadar çok gerçekleşiyor, böylece kumaşın daha iyi temizlenmesine neden oluyordu. Olasılıkla, ortaya çıkan "kaygan eriyiğin" temizleme özelliği anlaşılınca, bu sabunumsu eriyik temizleme özelliğini yitirinceye kadar, tekrar tekrar kullanılmış olmalı.
 
Yerleşik yaşam kültürü kurmaya başladığımız dönemlerde, modern sabun yapımında kullanılan kostik kaynağı olarak çeşitli bitkilerin veya odunun yakılmasıyla oluşan külleri ya da kuruyan göllerdeki doğal soda ve kireçi, yağ kaynağı olarak ise bitki (zeytin, susam vb) ve hayvanlardan elde edilen yağlar kullanmış olmalı. Böylelikle halklar, bulundukları coğrafyanın onlara sağladığı olanaklar ölçüsünde, ellerinde hangisi varsa, sabuna benzeyen çözeltiler/eriyikler elde etmiş olmalılar.
 
 
Verimli Hilal Medeniyetleri
 
Yağ, su ve külden elde edilen karışımın, temizleme işlevini arttırdığını fark eden Sümerler, kesin olarak bilinmese de, doğrudan doğruya yağları küllü su ile kaynatıp sabun eriyikleri hazırlamaya başlamış olabilirler, ama bu iddia tartışmaya açıktır. Sabunumsu eriyik ile ilgili bilinen en eski kayıt Sümerlere aittir. Babil’de bulunan ve M.Ö. 2800 yılına tarihlenen, yağın külle kaynatılarak kullanıldığından bahseden bir tablet mevcuttur. Yazıtta "sabun" kelimesi geçmez, “kalamus bitkisi” nin yıkama amaçlı kullanıldığından sözedilir. 
 
Sabunumsu eriyiklerin ilk belgelenmiş kullanımı Girsu'da (Tallus) bulunan çivi yazılı bir tablette anlatılmaktadır. Kimyasal arkeolog Martin Levy'ye göre yünün yıkanması ve boyanması için bu eriyikler kullanılmış. M.Ö. 2200 yılına tarihlenen bir başka kil tablette ise, kumaşı yağdan arındırmak ve temizlemek için, su, potasyum ve çin tarçını bitkisinden elde edilen yağ karışımından oluşan sabun benzeri bir maddeden söz ediliyor; bununla birlikte, bu kayıttaki ifadelerin bizim anladığımız anlamda sabunu tarif ettiğini iddia etmek zor. Kumaş boyama işlemi öncesi yünün içindeki "lanolin yağları"nın tekstilden çıkarılması gerekir, bu uygulama günümüzde de yapılmaktadır. Mezopotamya şehirleri için bir ihracat ürünü olan yünlü dokuma sektöründe daha çok kadın işciler çalışır, dokuma yıkama işlemi de onlar tarafından uygulanırdı.
 
O dönemlerindeki halkların, yaptıkları sabunumsu eriyikleri, kumaş temizliği dışında, beden temizliğinde kullanmadığı, fakat hastalıkları tedavi etmek için kullanıldığı görüşü üzerinde fikir birliği mevcuttur. Nippur’da, M.Ö. 2100 yılına ait bir Sümer farmakolojik tabletinde, sabuna benzer içeriği olan bir dizi reçete mevcuttur, alkalinin (kül) çok miktarda doğal yağ içeren maddelerle birlikte karıştırılarak, özel bir çözelti hazırlanması ve bu çözeltinin hasta organın üzerine serpilmesi, ardından yağla ovulması tarif edilmiştir.
 
Babil Nabonidus dönemine (M.Ö. 556-539) ait bir metinde, hizmetçi kızların taşları yıkaması için “uhulu” bitkisinin küllerini ve susam yağını kullanıldığından bahsedilir.
 
M.Ö. 600 yıllarında Fenikelilerin keçi yağı ve odun külü ile sabun olduğu düşünülen bir ürün ürettikleri, bunu Galyalılarla bir değiş-tokuş naddesi olarak kullandıkları iddia edilmişse de, bu iddia sağlam kaynaklara dayanmamaktadır.
 
 
Antik Mısır Medeniyeti
 
Mısır hiyerogliflerinde ise “anzir” diye geçen bir kelime sabun anlamında kullanılmıştır. Mısırlılar sabunumsu eriyikler elde etmek için, sodayı (sodyum karbonat) güneş ısısı ile kuruyan göllerden elde etmiş, ek olarak kil ya da steatitten (sabun taşı) faydalanmışlardı. M.Ö. 1534 yılına tarihlenen, Antik Mısır’a ait en eski ve önemli tıp kaynaklarından biri olan Ebers Papirüs’ünde ise hayvan ve bitki yağlarının alkali tuzlarla karışımından elde edilen sabun benzeri bir maddenin saç bakımı ve cilt hastalıklarını tedavi etmek amacıyla kullanıldığı anlatılmaktadır. Tarihte damıtma işlemini ilk uygulayan medeniyet olan Mısırlıların bitki yağı olarak ne kullanıldığı bilinmiyor, bununla birlikte onlar için kutsal olan zeytinyağı olma olasılığı var. 

Ebers Papirüsü; Eski Mısır Uygarlığı’ndan günümüze ulaşmış, M.Ö.1900-1200 yıllarına tarihlenen, tıpla ilgili sekiz papirüsten biridir. Aynı zamanda en uzun ve eczacılık yönünden en zengin olanıdır. 800’den fazla reçete, 700 kadar hayvansal, bitkisel ve madensel tarif içeren bu papürüste tedavi ile birlikte kullanılacak ilaçların hazırlanma biçemleri ve kullanılış şekilleri de yer alır. 
 
"Sabun otuyla yıkansam, ellerimi kül suyuyla temizlesem, beni yine pisliğe batırırsın, giysilerim bile benden tiksinir"; Eski Ahit, Eyüp 9:30 ve 31. İsrailliler küller ve yağın karışması ile saç üzerinde kullanabilecekleri bir tür jel kullanmışlar. Eski ahit’te de sabun olarak tercüme edilen kelimenin kökeni olasılıkla Antik Mısır kültüründen Yahudilere geçmiş bir tür sabunumsu eriyikdi.
 
Tevratta geçen "kızıl düve" ritüelinin bir tür sabunumsu eriyik elde etme yöntemi olabileceği iddia edilmiştir. Kişinin cesed ile temas etmesinden sonra uygulanan bu ritüel, bir tür "arınma ayini" dir; kullanılan malzemeler dikkate alındığında (hayvansal yağ, kül ve otlar) ayinin sonunda ortaya çıkacak olan eriyik alkali bir temizleyici bulamaçtır. Ama buna sabun denemez. Bu aşamadan sonra bir sabun zanaatkarının işe koyulması ve ölçüleri doğru tutturması şartıyla; bulamacın içindeki yağlar çıkarılır, işlenir ve kurbanlık ateşten alınan küllerle karıştırılır, ardından sonraki arınma ritüelinin bir parçası olarak suyla karıştırılırsa, sonuç sabun olabilir. Belki de, hayvansal yağlardan elde edilen ilk sabunumsu eriyiklerin ilham kaynağı böyle bir tesadüfi buluşa dayanıyor, kimbilir?
 
 
Antik Yunan Medeniyeti
 
Antik Yunan haklarında beden temizliği için sabuna benzer eriyik kullanma alışkanlığı olduğuna dair bulgu yok. Bedenlerini yağ ve killerle sıvadıktan sonra, kum ya da sünger taşı parçalarıyla fırçalıyor ve “strigil” denen kavisli bir aletle cilt üzerinde oluşan tabakayı kazıyorlardı. Bunu suya girerek yıkanma ve ardından zeytinyağı ile yağlanma/masaj izliyordu. Zeytinyağının Antik Yunan ve Ortadoğu halklarında vücuda canlılık ve parlaklık vermek için kullanılması çok yaygın bir davranışdı, bunula birlikte, özellikle zeytin üretiminin çok olmadığı başlangıç dönemlerinde, Yunan anakarasına deniz yoluyla ulaştırılan değerli bir meta olan zeytinyağına, ancak krallar, rahipler ve varsıl soylular ulaşabiliyordu.
 
Derleyen: Uğur Saraçoğlu (mustabeyciftligi@gmail.com)
 
 
Kaynaklar:
 
2. Anadolu Uygarlıklarıda Temizlik Kavramı ve Uygulamalarının Evrimi, Şükran Sevimli, Doktora Tezi, Tez Danışmanı: Prof.Dr.İlter Uzel, T.C. Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Deontoloji ve Tıp Tarihi A.B.D., 2005.
3. Hitit Büyü Metinlerinde Geçen Bazı Otsu Bitkiler, Ağaç Türleri ve Ahşap Nesneler; Yusuf Kılıç, Serkan Başol, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, Cilt:2/Sayı:6/Ağustos /2015.
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.